Sıkça Sorulan Sorular

Kişisel verilere karşı işlenen ihlal fiillerinin gerçekleşmesi halinde kişilerin başvuru imkanları tercih edilen korunma yoluna göre farklılık göstermektedir. 

1-Kişisel verilerin idari yolla korunması usulünde birinci yol ilgili kişinin kişisel verileri üzerindeki hakimiyeti ve hakkına dayanarak korunma talep etmesidir. Bunun için kişisel veri sahibi kişisel verilerinin ihlali halinde, öncelikle ihlalin önlenmesi için veri sorumlusuna yazılı müracaat etmesi gerekmektedir (KVKK m.13). Veri sorumlusu kanunda, kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen veri kayıt sisteminin tutulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişi olarak tanımlanmaktadır. Kişisel verileri işlenen kişinin başvurusuna olumsuz bir cevap verilmesi, süresinde fakat yeterli bir cevap verilmemesi halinde ilgili kişi veri sorumlusunun kararını öğrendiği tarihten itibaren 30 gün ve her halükârda başvurunun yapıldığı tarihten itibaren 60 günlük süre içinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na şikâyet yoluyla başvuruda bulunabilir. Buradaki 60 günlük süre veri sorumlusuna başvuru yapıldığı tarihten itibaren başlamaktadır.  Veri sorumlusuna başvuru yapılmadan Kurul’a şikâyet yapılması mümkün değildir (KVKK m.14)

Kişisel verilerin idari yolla korunması usulünde uygulanan ikinci yol ise Kurumun denetleme görevi kapsamında veri sorumlusunu denetlemesi yoludur. Bu usul de süreç Kurumun inisiyatifi ile başlamaktadır. Kurum hukuka aykırı bir veri işlemeyi haber alabilir veya veri sorumlusunu denetleme gereği duyabilir. Kurumun bu şekilde uyguladığı denetim ile sağlanan kişisel verilerin korunması yolunda ilgili kişinin herhangi bir başvuru yapmasına gerek olmayıp denetim süreci kendiliğinden işlemektedir (KVKK m.22).

2-Kişisel verilerin adli başvuru yoluyla korunması yolunda ise yine iki farklı başvuru yolu bulunmaktadır. İhlal sonucunda ilgili kişi yönünden maddi veya manevi bir zarar meydana gelmesi hallerinde kişi, yargı sistemi içinde yer alan görevli mahkemede davacı sıfatıyla dava açmak suretiyle ihlalden kaynaklanan zararının giderilmesini talep etmek suretiyle ihlale karşı korunma talep edebilecektir. Buna karşılık kişisel veri ihlalinin aynı zamanda ceza kanununda sayılan suçlardan birisini oluşturmuş olması halinde ilgili kişinin, ihlal yönünden soruşturma yapılması talebiyle ihlalin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermek suretiyle şikâyet başvurusunda bulunması gerekir. Bir ihlal ile hem maddi manevi bir zarar meydan gelmiş olabilir hem de ihlal aynı zamanda suç teşkil edebilir. Bu gibi hallerde hukuk mahkemesinde dava açmak mümkün olduğu gibi şikâyet başvurusunda bulunmak da mümkündür.

Türk Ticaret Kanunun 557. Maddesinde “Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunlarda mündemiç olan hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemediği gibi başkalarına da devredilemez.” düzenlemesiyle tanımlanmıştır.

Günlük hayatta satış sözleşmesi, ödünç sözleşmesi gibi hukuki işlemlerden doğan borçlar için para yerine geçmek üzere senet imzalayıp verilmektedir. Ticari işlerde sıklıkla karşılaşılan senetler, hukukta kıymetli evrakların bir türü olan bono niteliğindedir. Söz konusu senetler, kanunda öngörülen şartları taşıması halinde sahibine diğer alacaklarından ayrı, avantajlı imkanlar sunar.

Bir senedin, Ticaret Kanunu kapsamında bononun hüküm ve sonuçlarına tabi olabilmesi için kanunda öngörülen asgari şartları taşıması gerekmektedir. Buna göre geçerli bir senedin (bono) Ticaret Kanunun 688. Maddesine göre aşağıdaki temel unsurları ihtiva etmesi gerekmektedir:

1. Senet metninde (Bono) veya (Emre muharrer senet) kelimesini ve senet Türkçe'den başka bir dilde yazılmışsa o dilde bono karşılığı olarak kullanılan kelimeyi;

2. Kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadini;

3. Vadeyi;

4. Ödeme yerini;

5. Kime ve kimin emrine ödenecek ise onun ad ve soyadını;

6. Senedin tanzim edildiği gün ve yeri;

7. Senedi tanzim edenin imzasını.

Kanunda öngörülen şekil şartlarını taşıyan bir senedi elinde bulunduran kişi İcra İflas Kanunun 167 ve devamı Kambiyo Senetleri (çek, poliçe ve emre muharrer senet) Hakkındaki Hususi Takip Usulleri hükümleri uyarınca alacağına daha avantajlı şartlarda kavuşma imkanına sahiptir.

Alacağı senede dayanan alacaklı, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile rehnin paraya çevrilmesi yoluna başvurmaksızın kambiyo senetlerine mahsus haciz veya borçlu iflasa tabi ise iflas yoluyla takip yapabilir. Söz konusu takip yolunda borçlunun itirazı üzerine İcra Mahkemesi tarafından geçici durdurma kararı verilmediği müddetçe icra işlemleri kendiliğinden durmaz. Senette belirli bir meblağın kayıtsız şartsız ödeneceği yazdığından temel hukuki ilişkideki (sözleşme) borcu sona erdiren haller veya senedin geçersizliği ancak yazılı delille ispatlanabilir.

 

Zamanaşımı defi alacak hakkını ortadan kaldıran bir itiraz olmayıp, alacak hakkı talep edildiğinde borçlunun ileri sürmesi halinde ödemeden kaçınmasını sağlayan savunma aracıdır.

Senetlerde ise zamanaşımı 3 türlü görünümü mevcuttur:Senet hamilinin düzenleyene karşı ileri sürebileceği talepler yönünden zamanaşımı vadeden itibaren 3 yıldır.Hamilin kendisinden önce gelen müracaat borçlularına (ciro edenler, aval verenler) karşı ileri sürebileceği talepler yönünden zamanaşımı protesto tarihinden itibaren 1 yıldır.Senedi ödeyen müracaat borçlusunun ise kendinden önce gelen müracaat borçlularına karşı ileri sürebileceği talepler yönünden zamanaşımı ödeme tarihinden itibaren 6 aydır.

Kanunda öngörülen sürelerin kaçırılması halinde alacaklı senede dayanarak Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile takip yaptığında zamanaşımı savunması ile karşılaşılabilir. Bu durumda alacaklı TTK 732. maddeye göre senedin zamanaşımına uğradığı tarihi takip eden tarihten itibaren 1 yıl içinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre düzenleyenden zararını talep edebilir. Sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanma imkânı olmazsa artık alacak temel sözleşmeye dayalı olarak alacağı 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde talep ve dava edebilir. Bu durumda ise eldeki senet, yazılı delil başlangıcı niteliğine haiz olacak ve tanıkla alacak hakkı ispat edilebilecektir.

Senedin tahsili için icraya konulması halinde zamanaşımı kesilir ve süre en baştan işlemeye başlar.

İmzalı boş senetler, günlük hayatta karşı tarafla varılan anlaşmaya uygun olarak doldurulacağı inancıyla verilmektedir. Ancak, senedi elinde bulunduran kişinin senedi  aradaki anlaşmaya aykırı olacak şekilde ; borç miktarını, vade tarihini farklı doldurduğu görülmektedir. Bu durumda söz konusu senedin geçersiz olduğu ancak yazılı delille ispat edilebilecektir. Yazılı delil olmaması halinde  imzalı boş senet veren kişi, icra takibi neticesinde borçlu olmadığı meblağları ödemek zorunda kalacaktır. Bu sebeple imzalı boş senet verirken senetlerin boş kısımlarının nasıl doldurulacağına ilişkin ayrıca yazılı anlaşma yapılması koruyucu olacaktır.

Teminat senedi iş hayatında sözleşmeye konu iş yapılmazsa veya eksik yapılırsa , uğranılabilecek zarara karşılık gelmek üzere ; işi yapacak olandan alınan bir nevi güvence belgesidir. Yargıtay’a göre senede, sadece “teminattır” ibaresi yazmak o senede teminat senedi niteliği kazandırmaya yeterli olmayacaktır. Bir senedin teminat senedi vasfını taşıyabilmesi için; senet metninde açık olarak teminatın hangi hususta verildiği yazılmalı ve sözleşmede söz konusu senedin teminat senedi olduğu belirtilmelidir. Bu şekilde oluşturulan teminat senetleri, borç senetlerinden farklı olarak genel haciz yolu ile takip edilmek suretiyle tahsil olunur.

İdarelerin hazırladıkları kamulaştırma projeleri (okul,yol,park vb.) kapsamında özel mülkiyette bulunan taşınmazların mülkiyetinin idareye geçirilmesi karşılığında mahkemece tespit edilen bedelin taşınmaz maliklerine ödenmesini içeren dava türüdür. Söz konusu dava kamulaştırılacak taşınmazın bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmektedir.

Kamulaştırılacak taşınmazın cinsine (arsa veya arazi) göre biri gayrimenkul değerleme uzmanı olmak üzere en az üç kişilik bilirkişi heyeti oluşturulmak suretiyle mahallinde mahkemece keşif yapılır. Keşif işlemine istinaden, bilirkişi heyetince taşınmazın kamulaştırmaya esas değerinin tespit edildiği bilirkişi raporu oluşturulur. Gerek keşif işleminden önce emsal satışların sunulması, gerek keşifte hazır bulunulması gerekse bilirkişi raporunun hukuki yönden değerlendirilmesi için avukat desteği alınması son derece önemlidir.

Bedel tespit ve tescil davalarında tüm yargılama giderleri Kamulaştırma Kanunu uyarınca idare üzerinde kalır. Bu davalarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının iç hukukumuzda kabul görmesiyle birlikte tapu maliklerinin idareye karşı vekalet ücreti ödemesine hükmedilmemektedir. Söz konusu davaların duruşmasına katılmak zorunlu olmasa da hak kaybı yaşanmaması için avukat desteği alınmasını tavsiye ederiz. Antalya avukat ofisimizin adres ve telefon bilgilerine iletişim kısmından ulaşabilirsiniz.

Kamulaştırma Kanunu’nun 10. Maddesindeki düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nin 2018/104 Esas ve 2020/39 Karar sayılı kararıyla iptali ile birlikte Asliye Hukuk Mahkemelerince tespit edilen kamulaştırma bedelleri yerel mahkemece verilen karar kesinleşmeden hak sahiplerine ödenecektir. Söz konusu para dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde, mahkemece belirlenen bankaya karar duruşmasından önce yatırılır.

Kanun koyucu kamulaştırma davalarının hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasını temin etmek için, idarenin mahkemeye başvurmasından itibaren en geç 30 gün içerisinde duruşma günü verileceğini ve her duruşma arasında en çok 30 gün olabileceğini düzenlemiştir. Ancak uygulamada taraf teşkilinin sağlanması ve dosyadaki bilgi ve belgelerin tamamlanması işlemleri nedeniyle yargılama öngörülenin aksine uzayabilmektedir.

 

Kamulaştırma Kanunu 10.maddesi uyarınca kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan dava, 4 ay içerisinde sonuçlandırılamazsa bu sürenin sonundan karar tarihine kadar kamulaştırma bedeline yasal faiz işletilir.

Mülkiyet hakkının sınırlamalarından olan önalım hakkı; Türk Medeni Kanunun 732 - 735 maddeleri arasında yasal önalım hakkı ve sözleşmeden doğan önalım hakkı olarak düzenlenmiştir. Önalım hakkı sadece tapuya kayıtlı ve paylı mülkiyetine tabi olan taşınmazlarda söz konusu olur. Önalım hakkı, paylı mülkiyete tabi bir taşınmazda paydaşlardan birinin hissesini hissedarlar dışında üçüncü bir kişiye satması durumunda, diğer hissedarlara aynı koşullarda payı satın alma hakkı vermektedir. Uygulamada bu konuda uyuşmazlıkların büyük çoğunluğu yasal önalım hakkından kaynaklandığından açıklamalarımızın merkezi yasal önalım hakkı olacaktır.

 

Paya bağlı olan yasal önalım hakkı ancak dava yoluyla ileri sürülebilir. Önalım hakkının davada ileri sürülmesi ile davacı paydaş ile üçüncü kişi alıcı arasında aynı koşullarda satış sözleşmesi kurulur. Dava sonucunda payın satış bedeli ve alıcıya düşen tapu giderlerinden ibaret olan önalım bedelinin hakim tarafından belirlenen sürede depo edilmesi ile alıcı adına olan tapunun iptali ile paydaş adına tesciline karar verilir.

Önalım hakkı, hak düşürücü süreye tabi olup, satışın alıcı ve satıcı tarafından diğer paydaşlara bildirildiği tarih üzerinden üç ay ve her halde satış üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Söz konusu süre itiraz niteliğinde olduğundan davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi hakim tarafında resen göz önünde bulundurulur. Üç aylık süre satışın diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesiyle başlar. Buradaki noter şartıyla bildirim geçerlilik şartıdır. Başka bir anlatımla noterlik kanalıyla bildirim dışında satışın ilgililerce herhangi bir yoldan öğrenildiğinin iddia edildiği tarih sürenin başlangıç tarihi olamaz. Bunun dışında paydaşlara hiçbir bildirim yapılmazsa önalım hakkı satış tarihinden itibaren iki yıl geçmekle son bulur.

Önalım davalarında satış bedelinin az ve yüksek gösterilmesi halinde muvazaa iddiası gündeme gelecektir. Muvazaa iddiası ileri sürüldüğünde öncelikle bu mesele çözümlendikten sonra önalım bedelinin tayini yoluna gidilecektir. Sözleşmenin tarafı olmayan paydaş tarafından muvazaa ise tanık dahil her türlü delille ispatlayabilir.

Önalım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil davasından önce veya sonra pay üzerinde ipotek tesis edilmesi halinde; önalım hakkını kullanan paydaş ipotekli olarak payın devrini kabul ettiği taktirde ipotek bedelinin önalım bedelinden düşürülmesini talep edebilir.

 

Medeni Kanununun 733. Maddesi uyarınca önalım hakkından feragatin resmi şekilde yapılması ve tapu kütüğüne şerh verilmesi gerekir. Belirli bir satışta önalım hakkından feragat ise yazılı şekle tabi olup; satıştan önce veya sonra yapılabilir. Noterlik aracılığıyla yapılan önalım hakkından feragat sözleşmesi resmi şekil şartını karşılar. 

 

Önalım hakkının yalnızca tapulu ve paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda payın üçüncü bir kişiye satılması durumunda kullanılması mümkün olduğundan; payın bağışlanması, trampası, kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile devrinde veya elbirliği mülkiyeti geçerli olduğu durumlarda önalım hakkı kullanılamaz.

Ayrıca paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda taşınmaz paydaşlar arasında kendi aralarında taksim edilmiş olması durumda yine önalım hakkının kullanılması Yargıtay içtihatlarına göre TMK 2. Maddesinde yer alan dürüst davranama kuralına aykırı değerlendirilmektedir. Bu durumda önalım hakkına dayanılamaz.

 

Sözleşmeden doğan önalım hakkının tapuya şerh edilmesi halinde bu şerhin etkisi on yıldır. Ancak taraflar aralarında şerh sözleşmesiyle daha kısa bir süre belirlenebilir. Tapuya şerh edilen önalım hakkı üçüncü kişiler karşı ileri sürülebilir.

Kat karşılığı inşaat sözleşmesi geçerli olabilmesi için resmi şekilde noter huzurunda düzenleme şeklinde yapılması zorunludur. Sözleşmelerin bu şekilde düzenlenmesi, kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin diğer adi sözleşmeler gibi bir tarafın iradesi ile tek taraflı olarak fesih edilememesi sonucunu doğurmaktadır. Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin feshi ancak mahkeme kararı ile mümkündür.

İnternette kat karşılığı inşaat sözleşme örneği arayan arsa sahipleri oldukça fazladır. Bu tutum, ileride hak kaybına ve mağduriyetlere sebep olabilmektedir. Arsa sahiplerine önerimiz, Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinin düzenlenmesi aşamasında , haklarının en iyi şekilde korunması için uzman avukatlardan yardım almalarıdır. Ayrıca çalışılacak olan  müteahhidi veya inşaat firmasını seçerken çok titiz bir inceleme yapılması ve müteahhit şirketin daha önce yapmış olduğu biten projelerinin araştırılması ilerde uğranabilecek zararları en aza indirmekte, ortadan kaldırmaktadır.

Ölümlü trafik kazası tazminat davası, maddi ve manevi tazminat davasının bir türüdür. Ölümlü trafik kazaları nedeniyle açılan tazminat davalarında ölenin yakınları, tazminat sorumlularından ölüm neticesinde duydukları elem, acı ve ızdırap nedeniyle manevi tazminat talep edebilirler. Ölüm gerçekleşene kadar yapılmış olan tedavi masrafları ve ölenin cenaze giderleri de tazminat olarak istenebilir. Bunun yanında, trafik kazasında ölen kişinin yakınları (anne, baba, eş, çocuklar, nişanlı veya destek verdiği herhangi bir kişi) meydana gelen kaza nedeniyle ölenin desteğinden mahrum kaldıklarından destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler. Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin hayat boyu desteğinden mahrum kalan kişilerin açtığı bir maddi tazminat davası türüdür.

6284 sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun kapsamında şiddet gören kadın veya erkek , eşi için uzaklaştırma kararı alabilir. Uzaklaştırma kararı polis/jandarmaya  başvurarak talep edilebileceği gibi aile mahkemesine başvurarak da talep edilebilir. Başvurular harçtan muaf olup ücret alınmaz.

Şiddet mağdurunun uzaklaştırma talebi uyarınca; şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir. a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması. b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi. c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması. ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması. d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması. e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi. f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi , bu tedbirlerden bazılarıdır.

Uzaklaştırma kararı alınabilmesi için boşanma davasının açılmış olması şart değildir. Koruma tedbiri talep etmek için şiddeti belgelendirmeniz gerekmemekteyse de, uğradığınız şiddet fiziksel şiddet ise darp raporu almak faydanıza olacaktır.Aile içi şiddet çok ciddi bir durum olup anında müdahale gerektirir. Bu sebeple eşinden şiddet gören kadın veya erkek polise, jandarmaya, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM), Cumhuriyet Başsavcığı’na, Aile Mahkemesi’ne başvuruda bulunabilir.

Alo 183: Şiddete uğrayanların başvurabileceği ücretsiz danışma hattıdır. Danışma hattında şiddete uğrayanlara her konuda rehberlik ve danışmanlık hizmetleri sunulmaktadır.

 

Boşanma davası evliliğin sonlandırılması için açılan dava türüdür. Bu dava türü iki şekildedir;Çekişmeli boşanma: Kadın boşanma davası açarsa erkek kabul etmezse ya da tam tersi durumunda açılan dava türü çekişmeli boşanmadır. Bu boşanma türünde eşlerin boşanma konusunda anlaşamadığı birçok nokta olur. Karşı tarafın boşanmayı kabul etmemesi dava açılamayacağı, yürütülemeyeceği anlamına gelmez. Anlaşmalı boşanma: Her iki eş de boşanmayı istediklerine karar verip evliliğin mali sonuçları hakkında da mutabık kalırlarsa anlaşmalı boşanma yapılır. Anlaşmalı boşanmalar genellikle tek celsede boşanma ile  sonuçlanır.

Kural olarak boşanmada mal paylaşımı davasının tarafları, mal rejimi sözleşmesinin tarafı olan eşlerdir. Bu kapsamda boşanmada mal paylaşımı davalarında davacı taraf eşlerden biri; davalı taraf da eşlerden diğeridir. Ancak boşanmada mal paylaşımı davalarında, mirasçılar da istisnai durumlarda bu davaların tarafı olabilmektedir. Eşlerden birinin vefat etmesi durumunda sağ kalan eş, mal rejimin tasfiyesinden kaynaklanan hak ve alacakları için diğer mirasçılara dava açabilmektedir. Benzer şekilde eşlerden birinin, diğer eşin alacağına ulaşmasını engellemek, boşanmada mal kaçırmak  amacıyla yakın çevresindeki bir kişiye mal varlığını devretmesi durumunda bu kişinin de dahili davalı olarak dosyaya eklenmesi mümkündür.

Boşanma Avukat Ücretleri 2023


Yol Tarifi